Kategoriler
Bedeninle savaşma, seviş...
(Bedeninle) SAVAŞMA! SEVİŞ!
İçinde yaşadığımız toplumun idealize ettiği mükemmel vücuda ulaşmak uğruna amacımızla tezat oluşturacak bir şekilde bedenimize ve aslında aynı anda fark etmeden ruhumuza çok fazla zarar veriyoruz. Sokakta sevdiğimiz onca kedi köpeğin arasından bile şekil, renk ve beden olarak birbirinin tıpatıp aynısını bulmak imkansızken insanoğlunun olağanüstü biyolojisini göz önünde bulundurduğumuzda tek tip bir vücuda ulaşmayı hedeflemek ne kadar gerçekçi? Ya da bu hedefe ulaşmak için kendi sınırlarımızı ölesiye zorlamak ne kadar doğru? Nitekim, “Şu son beş kiloyu vermek için ölürüm!” diye çıkılan yollar bazen gerçekten de ölümle sonuçlanabiliyor. Fazla kilolardan kurtulup vücudu şekle sokmak için başvurulan temel yollar diyet, spor ve estetik ameliyatlarken son birkaç yıldır neredeyse “moda” haline gelmiş olan cerrahi mide küçültme operasyonları da bu yöntemlerin arasında yerini aldı. Basında sıkça yer alan haberler sayesinde bu tarz operasyonların çoğalmasıyla beraber can kayıplarının da artmaya başladığına dair bir farkındalığımız neyse ki oluştu; fakat, ideal bedene ulaşma yolunda uyguladığımız aşırı katı diyetler, yoğun ve bilinçsiz yapılan egzersizler ve gereksiz estetik ameliyatların yol açtığı bedensel zararlar ve can kayıpları var ki, bu konuda aynı boyutta bir farkındalığa sahip olduğumuz ne yazık ki söylenemez. Üstelik bedenimizle savaşırken kendimize verdiğimiz bu zarar sadece fiziksel boyutuyla kalmıyor ruhsal olarak da son derece yıpratıcı sonuçlar doğuruyor.
Bedenimizle uğraşımızda “Yeterince iyi değilim!” mantığı doğrultusunda gerçekleşmesi neredeyse imkansıza yakın hedefler koyabiliyoruz. Bu durum, kaçınılmaz bir kaygı sürecini de beraberinde getiriyor. Daha hızlı kilo vermek, daha çok sıkılaşmak, daha fazla kasa sahip olmak için yoğun olarak çaba harcamaya devam etmek bu kaygıyı daha çok arttırıyor ve nihayetinde içinde bulunduğumuz durum işin içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor. Psikoloji bilimi hayal kırıklığının ana sebeplerinden birini “ümit ettiğimiz bir durumun gerçekleşmemesi” olarak tanımlar. Söz konusu zayıflamak ya da “onay göreceğimiz” bir bedene sahip olmaya dair ümitlerimizin gerçekleşmemesi olduğunda sonuç, tamiri ve telafisi zor bir hayal kırıklığıdır. Hayal kırıklığının ertesinde ise eskisinden daha da çok yemek yemek ya da sporu tamamen bırakmak gibi tepkisel davranışlar geliştirebilir, kendimizi başladığımız noktanın çok daha gerisinde bulabiliriz.
Diyette olduğu gibi sporda da ölçünün kaçtığı durumlar söz konusu olabilir. Nitekim yoğun, uzun süreli ve kontrolsüz yapılan her tür sporun bedenimize faydadan çok zararı vardır. Spora bağlı sakatlanmalar sonucu uzun bir zaman hareket kısıtlaması yaşayabilir ve geçmişte vermiş olduğumuz tüm kiloları fazlasıyla geri alabiliriz. Sonuç? Kocaman bir hüsran, içinden çıkamadığımız bir kısır döngü ve tabii ki tekrarlayan hayal kırıklıkları…
Peki ne yapmalıyız?
Bu sorunun tek ve çok net bir cevabı var: Bedenimizle savaşmayı bırakıp onu sevmeyi öğrenmeliyiz!
Bedenle savaşın güttüğü ana amaç yaşadığımız toplumda kabul görerek varlığımızı ispat edebilmektir. İşte tam bu noktada atladığımız çok önemli bir şey var; o da kişiliğimizin ya da kim olduğumuzun vücut yapımızla sınırlı olmadığı gerçeği. Bu yüzden beden algımız ya da yediğimiz yemekler üzerinden bir kimlik oluşturmak yerine varlığımız üzerinden bedenimizi sevmek için çabalamalı ve bu mantık doğrultusunda değer verdiğimiz bedenimize iyi bakmayı hedeflemeliyiz. Bunun için de:
- Ağır ve kontrolsüz diyetleri sağlıklı beslenmeyle,
- Yoğun, sert ve bilinçsiz yapılan sporu bedenimize uygun egzersizlerle değiştirmeliyiz.
Mide küçültme operasyonları ancak tıbbi gereksinim halinde başvurulan bir yöntem olmalı. Estetik müdahaleye gelince, bu biraz da kişisel bir seçim. Estetik ameliyat olma isteğinin altında çoğu zaman bambaşka bir sebep (Beden algı bozukluğu, kendini ifade edememe, mutsuz giden bir evlilik v.b.) yatıyor olabilir. Bu yüzden böyle bir karar almadan önce kendimizi iyice sorgulamalı gerekirse bir uzmandan destek almalıyız.
Ruhumuzun içinde barındığı bedenden başka yaşayacak bir yeri yok! Bu yüzden bedenimizi hor kullanıp zor şartlara maruz bırakmaktansa sadece estetik amaç gütmeyen sağlık odaklı, gerçekçi hedefler belirleyerek ona çok iyi bakalım ve vücudumuzu olduğu gibi sevmeye çaba gösterelim.
Unutmayın, kendimizi sevdiğimiz ölçüde sevilir, beğendiğimiz ölçüde beğeni alırız…
Klinik Psikolog Şehnaz Tuna